Ramazan’a dair en güzel hatıralarımdan biri de çocukken Ramazanın son günlerinde hemen hemen Antep’teki bütün evlerden, fırınlardan sokaklara taşan kahke kokularıydı. Bu kokular artık Ramazanın son günleri olduğunu, bayramın gölgesinin sofralara düştüğünü hatırlatırken, biz çocuklara daha Ramazan sona ermeden bayram neşesi yaşatırdı.
Ramazanın son günlerinde hanımlarda tatlı bir telaş başlardı. Kimisi bayram sabahı yemeği yuvalama için pirinç unu, süzme yoğurt …bulma telaşında, kimi kahke(kurabiye) için kaliteli küncü (susam), kahke otu, çörek otu, kendir tohumu tedarikinde… Ramazanın son günleri koşuşturmayla geçerdi hanımlar için. Bir iki ay yetecek kadar kahke yapılacak. Komşularla bir araya gelinecek, kahkeler yuvarlanacak, tepsiler bulunacak… Hayli bir iş.
***
Kocaman bir leğende yoğururdu ablam hamurunu – Sabah erceden hazırlanırdı, hava sıcak olacağı için sabah serinliğinde bitirilmesi gerekti. O yıllarda, 70’lerin sonu, 80’lerin başı Ramazan sıcak yaz günlerine denk geliyordu. Öyle hatırlıyorum. – İçine, hatırladığım kadarıyla, yumurta, kendir tohumu, kahke otu ( anason), çörek otu, en çok da kahverengi küncü( susam), şeker, yağ (zeytin yağı), süt katarlardı. Kabartma tozu kattıklarını hatırlamıyorum. Onlar sonradan çıktı galiba. İrmik de öyle. Sadece değirmende öğüttürülen halis buğday unu elenir, bu undan yapılırdı
***
Bütün mahalle Ramazanın son günleri kahke kokardı. Kahke yapmaya, gündüzler yetmez, gece devam edilirdi. Tatlı, tuzlu, irmikli, irmiksiz. Hapur hupur yerdik iftardan sonra ve bayramda şekerler, bonbonlar, çikolatalar, renk renk tat tat lokumlardan sonra, çayların yanında tabak tabak ikram edilirdi.
Her biri birbirinden hamarat Antep hanımlarının kahkelerinin hepsi neredeyse biririnden farklı olurdu. Ablamlarınki, yengemlerinki… kimisi ağızda bulgur gibi dağılan, kimisi sert, kimisinin şekeri kıt, kimisi kıtır kıtır… Hepsi birbirinden güzel, hepsi birbirinden lezzetli.
***
Yufka ekmek sacı üstünde pişirilenler de vardı, kiremit üzerinde kızartılanlar da. Saç üstünde hamur kalıplaşınca, şişlere dizilip ocağın içine sürülürdü. Halka halka kahkeler hafif hafif kızarırdı odun ateşinde. O yıllarda ramazan yaza denk geldiğinden o hanımların ocak başındaki eziyetini hatırlıyorum. Havanın sıcaklığı altında, ocağın ateşi karşısında, oruç ağız, susuzluk, damla damla ter alınlarında, ocağın, ateşin dumanı gözlerinde… Hayli bir eziyetli iş! Elektrikli fırınlar evlere henüz girmemişti.
***
En çok küp fırınlarda pişirilen kahleler makbul sayılırdı. Zahmetli, eziyetli olsa da, küp fırında pişen kahkeler daha lezzetli olur derlerdi. Mahallede her evde yoktu o küp fırından. Seyit Komşuların hayatında (avlusunda) vardı bir tane. Birkaç kere hamurun götürülüp komşularla orada yapıldığını yapıldığını hatırlıyorum kahkemizin. Bu küp fırında kahke pişirmek, ayrıca ustalık ve itina isteyen bir işti. Her hanım beceremezdi galiba elini ateşin içine sokup küpün içine kahkeleri yapıştırmayı sonra da onları kor ateşin kenarında nar gibi kızartmayı. Yardım istenirdi daha usta olanlarından. Ben bunları çocuk gözleriyle seyrederim, ellerini bir havlu gibi beze sarıp, ateşin içine sokmalarını köy hanımlarının. Tek yapılmazdı zaten; bir kaç evin bir araya gelip birbirine yardım ederek yaptığını hatırlıyorum. Komşular, toplanır, birbirine yardım ederdi. Eskiden öyle kurabiye kalıbı filan da kullanmıyorlardı kahkeleri şekillendirmek için. Bir halka şeklinde yapılır bir de tepir dedikleri, serçe parmağından daha ince hamurun halka halka sarılmasıyla oluşan şekil. Elleriyle yuvarlayıp şekillendirirlerdi. Biz çocuklar da kahke yuvarlamaya yardımcı olurduk.
***
Elektrikli fırınlar sonradan geldi. Onlar geldikten sonra da o eski tatlar kokular gitti bana göre. Buğdaylar da değişti, yağlar da değişti. Kokular da değişti. Zeytin yağı yerine, çiçek yağları, ‘vita’ yağları, değirmen unu yerine, pastalık beyaz unlar, sonra vanilyalar, kakaolar, pudra şekerleri …. elbette yeniler de lezzetliydi. Ama benim aklımda hala o sadelik içinde buram buram tüten, bez sofralarda kurutulup bir kaç hafta evlerden kokusu gitmeyen, eski ninelerin sade kahkeleri… Bağa, bahçeye, yabana yazıya giderken, yanımıza alırdık. Yabanda daha da lezzetlenirdi bu kahkeler sanki. Üzerine yayık tereyağı sürdüğümü hatırladığım o halka halka kahkeler, ikindi vakti çayla müthiş olurdu.
***
Dün, eksi ramazanları hatırladım; ben de eski kahkelerden aklımda kaldığı kadarıyla yapayım dedim. Hem ramazan bitiyor, hem bayram geliyor, ramazanı ihtiramla uğurlarken, bayramı şevkle, sevinçle, hürmetle karşılamalı diye geçti içimden. Buruk ramazandı biraz bu ramazan. Yine de bayramı sevinçlerle karşılamalı. Ulvi bir şevkle. Kahke yapayım dedim. Teravihten sonra mutfağa geçtim. Youtube’tan çiçeklerin dillerini anlamanın, kainattaki varlıklar arasındaki sırlı uyumun iletişimin öneminden bahseden bir video seyrederek, evdeki malzemelerden iki tepsi şekersiz, iki tepsi şekerli kahke yaptım. Şekersiz olanına, kendir tohumu, anason, kahke otu, çörek otu, kişniş, yoğurt, yağ, un kabartma tozu ve tuz; şekerliye, yağ, un şeker, süt, susam, kabartma tozu ve vanilya kattım.
***
Evim, sahur vakti, eski günlerdeki tatlardan kokulardan, yaşanmışlıklarla doldu. Eski günler, eski ramazanlar, eski kokular, tatlar…annem, ablam, komşular dostlar…. Pencereyi açtım, bu koku bu şehre de yayılsın. Bu güneyli koku serin, leylak kokulu, kuzey gecesine karışsın istedim – komşuların gece gece böyle mutfakta tepsi tepsi kurabiye yapmasını görme ihtimaline aldırmayarak.
***
Her ne kadar bu sene “corona”dan dolayı, camiler kapalı olsa da, teravihlerden koro halinde gür bir imanla koro halinde yükselen sesler olmasa da, iftar masaları, sofraları misafirsiz olsa da, 2020 yılının en güzel günlerine rastlayan Ramazan bayramını ulvi bir sevinç, engin bir gönül saadetiyle karşılamak gerek…. ramazana büyük bir başarı elde etmiş olmanın sevinci veda hüzünlerine karışırken, bayramı şevkle, şevk boyutuyla bayramlaştırmak, gönüllerin şevk boyutunda neşeyle karşılamak gerek. Bayramlaşmak gerek, bayramı bayramlaştırmak gerek.
***
Herkese maddi manevi hazlar tatlar bırakan, gönülleri çocuklar kadar şen edecek bayramlar dilerim.

Uzun çarşının uluları …. güzel bir hatıra kitabıdır. O tarzda olmuş eline sağlık gönlüne afiyet Varşova…
BeğenBeğen
Tadımız tuzumuz,canımız ruhumuz, eskide kaldı bütün arzumuz…
BeğenBeğen