İşimden sebepsizce atıldıktan ve üstelik suçlu ilan edildikten sonra bir süre işsiz kaldım. Kimse bakmadı yüzüme. Vebalı gibiydim. Sefiller romanındaki kürek mahkumu gibiydim. Yıllarca çay çorba içtiğimiz, bayramlarda sarıldığımız, her konuda yardımlarına koştuğumuz yakınlarım artık bana hiç yakın değildi. Eşim de işsiz kalmıştı ve onun iş bulması daha da zordu bu ortamda. Çok büyük ve acı izler bırakarak geçen bir yılın sonunda bir arkadaşımın vesilesi ile sanayide bir iş bulmuştum. Adam beni ve benim gibileri biliyordu ve o sadece ne kadar para kazanacağını hesaplıyordu. Beni işe alırken de bunu söyledi zaten. Ben iş bulduğum için seviniyordum. Başka bir şey düşünecek durumda değildim. Tek düşüncem evime ekmek götürebilmek, minik kızıma bir şeyler alabilmekti. Ben işe başladıktan sonra akşamları uyumayıp beni beklemesine ve daha kapıdan girerken kucağıma atılmasına nasıl dayanabilirdim ki.
İş yerinde çalışma saatlerim bazen epeyce uzuyordu ama o saatler için ek bir ödeme söz konusu değildi. Ben buna ses çıkarmadan çalışmaya devam ettim. Fakat bir süre sonra fazladan çalışmalar sürekli olmaya başladı. Psikolojik olarak kabul etsem de bedenen bunu kaldırmam mümkün değildi. Bir sabah durumu iş yeri sahibine ilettim. Ya fazla mesai için ücret olmalı idi ya da normal mesali yapmalıydım. “Bu beni hakkım.” dedim ama o hiç oralı olmadı. Tam dönüp gidecekti ki geri döndü ve “Sen benim sayemde ekmek yiyorsun, bir de kalkmış hak iddia ediyorsun.” dedi. Bir şey diyemedim. Diyeceklerim belli idi aslında. “Benim rızkımı sen vermiyorsun. Seni de beni de rızıklandıran Allah’tır.” Bunu çok iyi biliyordum ama demek ki bazen imtihan farklı geliyordu. Bir yutkunma an’ı yaşamak… Zordu gerçekten. Çaresiz yutkundum ve boğazımdaki düğüme rağmen adama bakarak; “Öyle olsun, şimdilik buna katlanacağım, yoksa ben senin düşündüğün gibi düşünmüyorum.” dedim. O yine umursamaz bir şekilde, “Sen işini yap da nasıl düşündüğün çok önemli değil.” dedi.
EminOsmanUygur
Bir Cevap Yazın