Bir Ramazan akşamı en yoğun saatler. Anneler sofraya son dokunuşlar için mutfakla yemek masası arasında mekik dokurken çocuklar sıcak pide kuyruğunda bekliyor, babalar ise yoğun trafiği aşarak iftara yetişme telaşında.
İftara misafir bekleyen evlerde telaş çok daha yoğun. Misafirler ellerinde tatlıları ya da çiçekleri ile birer ikişer konuk olacakları evlerin ziline dokunmaya başlamışlar bile. İftar saatine çok az kaldı.
***
-Aa kızlar hoş geldiniz! Ne iyi yaptınız, buyurun, buyurun.
Beş kişilik öğrenci gurubu daha önce de sık sık geldikleri Hatice ablanın zilini çalarken bu şaşkın ifadeyi beklemiyorlardı doğrusu. İçeri girdiklerinde şaşırma sırası onlardaydı. Her zaman sofraları donatan Hatice ablanın sofrası oldukça mütevazı idi bu sefer. Evin iki kızı ortaokula giden Aysel ve lise öğrencisi Leyla’nın sofrayı kurmak için girdikleri mutfaktan çıkarken yüzlerindeki şaşkın ifade annelerinden geri değildi.
Hatice abla öğrenci kızları içer alıp kapıyı kapattıktan sonra Aysel ile Leyla’ya seslendi.
-Hadi kızım salondaki masayı açın. Yemek servislerine beş tabak daha ilave edin.
Durumdaki garipliği çözmeye çalışan kızlar Hatice ablaya bakarken Halise dayanamayıp sordu.
-Hayırdır Hatice abla bir sorun mu var? Geleceğimizden haberiniz vardı değil mi?
-Şey aslında, Şeyma abla “Beş öğrenci arkadaşımız gelecek” demişti. Biz de hazırlık yaptık. Sofrayı kurmak için hazırlanırken iki arkadaşınız geldi “Abla yemekleri almaya geldik.” dediler. Ben de olan yemeklerin bize kadarını ayırıp geri kalan hepsini servis kaplarına doldurup verdim.
-Aa! Abla gerçekten mii?
-Amaan kızlar merak etmeyin siz, olan yemekler hepimize yeter. Yanına da hemen bir şeyler ilave ederim. Yabancı değilsiniz ya.
Evet, yabancı değillerdi. Hepsi ülkenin farklı yerlerinden gelen bu kızlar için gurbet eldeki ablaları hatta zaman zaman anneleriydi Hatice abla. Sık sık yemeğe davet eder, kızların hepsinin neyi sevdiğini bilir, lezzetli yemeklerinden daha çok güler yüzüyle kızları karşılardı. Kızları Leyla ile Aysel sık sık onlara ders çalışmaya gelir, gelirken de yine Hatice ablanın yaptığı poğaçaları börekleri tatlıları getirirlerdi.
Halise durumdaki garipliği çözmek için telefona sarılıp hemen Şeyma’yı aradı.
-Abla bir karışıklık var galiba. Hatice ablaya geldik ama başka kızlar gelip yemekleri almışlar.
-Ne? Hay Allah! Kim gelmiş?
-Merve bir arkadaşı ile gelmiş, yemekleri almışlar abla.
-Tüh ya. Yanlış gelmişler. Onlar sınav haftası diye evden çıkmak istemediler. Ben de Şerife teyzeden rica etmiştim “Yemek yapar mısınız, kızlar gelip alacaklar.” diye. Yanlış yere gitmişler. Dur ben bir Şerife teyzeyi arayayım.
Telefonu açan Şeyma’yı Şerife teyzenin sitemli sesi karşıladı.
-Kızım sizin kızlar hala gelmedi yemekleri almaya. Bak ben de iftara davetliyim. Hemen gelmezseniz geç kalacağım.
-Tamam, Şerife teyze hemen arıyorum kızları, dedi Şeyma. Şimdi Şerife teyzeye “Yok kızlar gelemeyecek.” dese onun çok kızacağını biliyor. Muhakkak yemekleri almaları lazım. Bu sefer yeniden Merve’yi arıyor.
-Kuzucuğum ben size yemekler Şerife abladan alınacak demiştim, siz gitmişsiniz Hatice abladan almışsınız. Haliseler gideceklerdi oraya.
-Ay ablacığım bana Süheyla öyle dedi. Biz de gittik aldık Hatice abladan.
-Aman kuzum nolur gidin hemen Şerife abladaki yemekleri de alın, onları da yarın iftarda yersiniz. Kadın o kadar hazırlık yapmış. Çok ayıp olacak.
-Aa ama abla sınavım var gitmesem olmaz mı?
-Nolur kuzum bak sen git, sana söz Ramazan’dan sonra sana kahve ısmarlayacağım.
-İyi tamam bakalım Bu sözünü unutma ama.
Şeyma tam bir oh çekecekken yeniden çalan zil sesi ile irkildi. Telefonda sitemli bir ses. Habibe ablanın sesi.
-Şeyma sizin kızlar hala gitmemiş iftara. Bak arkadaşıma çok rica ederek iftar ayarladım. Kadıncağız bir sürü hazırlık yapmış gelen giden yok.
-Tamam, abla hemen arıyorum.
Habibe abla Hatice abla gibi kalender değildir, titizdir biraz sağ olsun. Her şeyin tam zamanında yapılmasını ister. Kızları o da çok sever ama böyle aksaklıklara dayanamaz.
-Şule kuzum neredesiniz varmadınız mı daha? Habibe ablanın arkadaşı sizi bekliyor.
-Abla evi arıyoruz. Birlik Apartmanın’a gittik. Ama başka bir Birlik Apartmanı daha varmış. Bulamadık onu. Adresi tarif eder misin bir daha?
-Hangi sokaktasınız siz?
-Menekşe Sokak abla.
-Yok, o sokağa değil ablacığım sokağın sonundan dönün ilk sağdaki sokak. Nolur kuzum çabuk olun.
-Tamam, tamam abla hemen koşuyoruz.
Şeyma, bir yandan yanındaki iki arkadaşı ile bir başka iftara yetişmeye çalışırken hiç durmadan gelen telefonlar arasında mekik dokuyarak, herkesin gideceği adresleri ayarlamaya çalışıyor.
Şükür sonunda Tuba ablaya zamanında yetiştiler. İçeri giren Şeyma’yı bir şok daha bekliyor. İçerisi ana baba günü gibi. Altı arkadaş geleceğiz dediği Tuba ablanın evinde altı kız öğrenci vardı zaten de asıl sorun, Şeyma ile beraber gelen Saliha ve Nazlı ile beraber dokuz kişi olmalarıydı. Kızlar sınıf arkadaşlarını da davet etmişler. Tuba abla ve kızı bir de oğlu ile toplam on iki kişi oluyorlar.
Şeyma’nın mahcup olduğunu gören Tuba abla hemen sarıldı Şeyma’ya;
-Hadi kızım, evlerimiz değil gönüllerimiz geniş olsun. Ne var, sığarız hepimiz de. Siz bize emanetsiniz. Önce Rabbimin sonra anne babanızın. Onlar burada ablalar var diye gönderdiler sizi bize.
Tuba ablanın sıcacık gülümsemesi ve sözleri ile rahatladı Şeyma. Hemen balkondan tabureler, çocukların odasından çalışma sandalyeleri taşındı odaya. Yeni servisler açıldı. Kâselerdeki çorbaların dumanı tüterken börek tepsileri geldi. Salata kâsesi kızlar arasında gezdirilip servis yapılırken Tuba abla kızların çok sevdiği içli köfte dolu kocaman tencere ile içeri geldi. Köfteler kızların tezahüratları eşliğinde tabaklara paylaştırıldı. Birbirine takılan kızların neşeli sesleri arasında iftarlar açıldı.
-Hadi Şeyma daha iftarını açmadın.
-Tamam, ablacığım açarım ben, siz başlayın.
Tabi Şeyma’nın iftarı açabilmesi için bütün evlerin iftar yerlerine gitmesi lazım. Tüm kontrolleri yapıp herkesin planlan yere ulaştığını öğrenen Şeyma derin bir nefes alarak hurmasını ağzına götürdü.
Şükür Şerife abladan yemekler alındı. Evin adresini bulan Şule’ler sağ salim Habibe ablanın arkadaşına yetişti. Hatice ablada kızlar, şıp-şak yapılan ilave yemeklerle iftarlarını açtı. Tuba ablada tüm kızlara sandalyeler tabureler bulundu. Tabakları farklı farklı olsa da herkese servis açıldı. Şimdi kızlar cıvıl cıvıl yeni gelen arkadaşlar ile tanışıyorlar. Yüzler gülüyor. Tuba ablanın sevgisi gurbet eldeki öğrenci kızları sımsıcak sarıyor.
-Haydi bakalım kızlar biriniz yemek duasını yapsın.
-Ey bizi nimetleri ile perverde eden ulu Sultanımız…
Yemek duasından sonra kızlar namaz için hazırlanacaklar. Ev sahibinin hazırladığı etekler baş örtüleri elden ele gezerken seccadeler serilecek. Nurlu bu ay gencecik nefeslerin ibadetleri ile donanacak.
***
Uzun zamandır bu neşeli iftar sofraları yok artık yurdumda. Sokaklarda telaşla iftara yetişmeye çalışan öğrenciler, onlara evlerini açan, annelik babalık yapan abiler ablalar yok. Bir samyeli kavurdu geçti ülkeyi. Şimdi Tuba ablalar, Şerife ablalar, Habibe ablalar Merve’lerle, Şeymalar’la, Salihalar Nazlılar’la beraber cezaevlerinde açıyorlar iftarlarını. Zalim muktedirler goygoycusu iktidar ile birlikte el ele, çoluk çocukları ile beraber kadınları doldurdular zindanlara. Öğretmen, hemşire, avukat, mühendis, doktor kadınları . Bir zamanlar öğrencilikleri esnasında gurbet elde onlara annelik yapan, sofralarını açan ablalar, teyzeler ile beraber. Hem de “Ablalık yapmak” gibi yepyeni(!) bir terör tanımı ile. Dünyada görülmemiş bir şekilde, geleneksel bir yemek olan maklube bile terör unsuru, o yemeği yemek için bir araya gelmek ise terör faaliyeti sayıldı. Sofralar öksüz kaldı, öğrenci evleri yetim. Bu ifritlerden kaçabilenler, sığındıkları ülkelerde yeni sofralar kurmaya çabalıyor yeniden.
Kim bilir belki de Rabbim, başka ülkelerde de bu sımsıcak sofralarını kurabilsinler diye tohumlar gibi dağıttı dünyanın dört bir tarafına, bu gönlü ve sofrası geniş civanmert insanları.