Bomboş geçen, geçmek zorunda kalan günlerimi değerlendirmeye çalışıyorum. Zira kimimiz cezaevlerinde esirken, dışarda kalanlar da sosyal izolasyon ve Coronavirüs sayesinde evlerinde esir.
Bir film listesi yaptım. Vaktim olmadığı için izleyemediğim filmlerin listesi. Sinema tarihine geçmiş kült filmleri, yaşadığımız günlere dair ipuçları veren, anlamamı sağlayan filmleri izlemeye çalışıyorum.
“Asla Gözlerini Kaçırma” listedeki filmlerden biri. Çocukluğu Nazi döneminde, Gençliği Demirperde gerisinde geçen, sonra Batı Almanya’ya iltica eden ve kendine has üslubu ile meşhur olan bir ressamın hayatını anlatıyor.
Sevdiği kızın babası Nazi döneminin önemli aktörlerinden. Meşhur bir tıp profesörü. Yahudi’lerden önce, Alman’lar arasındaki ari ırka zarar verecek genleri taşıyanlar belirleniyor. Akıl hastaları, bedensel engelliler, genetik hastalık taşıyıcıları listeleniyor ve iki kategoriye ayrılıyorlar. İlk kategoridekiler kısırlaştırılıyor. İkinci kategoridekiler doğrudan imha ediliyor.
Çocuk yaştaki ressamın çok sevdiği teyzesine şizofren teşhisi konuluyor ve bu doktorun karşısına çıkartılıyor. Kısırlaştırılacaktır. Bunu anlayan kız yalvarıp doktorun ayaklarına kapanıyor. O zamana kadar aslında ilk listede olan genç kadın, sırf doktorun şahsi gıcıklığından dolayı, ölüm listesi olan ikinci listeye alınıyor.
Zorla dışarı çıkartılan kızın arkasından, doktorun ayakkabılarına gelen gözyaşlarını mendili ile silip tiksinti ile çöpe bir atışı var ki anlatılmaz.
Ressam çok sevdiği teyzesinden bir daha haber alamıyor. Genç kadın ari ırka zarar verecek diğer insanlarla beraber gaz odasında imha(!) ediliyor.
Zaman geçiyor ve bu doktorun kızı ile genç ressam, kim olduklarını ve geçmişlerindeki travmayı bilmeden birbirlerini sevip evleniyorlar. Kızını ressam gence uygun görmeyen doktor bu genlerin kendi soyuna karışmaması için kızını yalan söyleyerek kandırıp kendi elleri ile kürtaj yapıyor.
Bu operasyon sonrası tek evladı olan kızının bir daha çocuğunun olamayacağını öğreniyor doktor.
Yani aslında kürtaj yaparak hayatına son verdiği küçümsediği gencin evladı değil kendi geleceğiydi.
***
Benim bu filmi izlediğim günlerde ana muhalefet partisinin sözcüsü milletvekili beyefendinin açıklamaları da sosyal medyaya düştü.
Kendini ziyaret ederek, yaşanan mağduriyetleri dile getiren KHK’lılar Platformu’na, “örgüt üyesi(!) kadınların talimatla hamile kaldıklarını, aslında mağdur falan olmadıklarını” söylemiş, günümüzün Neonazisi sıfatını layıkıyla hak etmek için çabalayan milletvekili beyefendi.
Bu şok edici açıklamalar unutulmaya yüz tutmuşken bu sefer, mağdur olmalara doymayan iktidar partisi gurup sözcüsü bir hanımefendinin bomba gibi açıklamaları kamuoyuna yansıdı.
Bu hanımefendi de havuz medyasının çirkef uslubunu kullanarak “iktidar eliyle mağdur edilen kimi Fifici kadınların, mağdur resmi vermek, hamile ve çocuklu kadınlar hapishaneye atılıyor dedirtmek için talimatla hamile kaldığını” söylüyordu.
Bu söylemleri çok tepki alınca da mağdurlar tarafından mağdur edildiğini söyleyerek linçe uğradığından dert yandı her dönemin mağduru hanımefendi.
Allah aşkına zaten insanları hapislere doldurdunuz, her anlamda, en verimli çağlarında. İnsanları bir gaz odalarında yakmadığınız, bir de meydanlarda asmadığınız kaldı. Ülke geneli ile KHK’lıların doğum ortalamalarını bir karşılaştırın bakalım ne çıkacak? O kadar insan elinizde rehin. Nasıl olsa bir madalyonun iki yüzü gibi yeşil ve lacivert faşistler her konuda koltuk değneği oluyorsunuz birbirinize. Bu konuda da bir teklif veriverin meclise. Rehin aldığınız insanları kısırlaştırın, küpe takılan sokak hayvanları gibi. Zaten onları insandan saymıyorsunuz. Eminim, muhalefetin her önergesine ret oyu veren iktidar, bu konuda sizleri kırmaz.
Ölmeden önce yapılacaklar listesi yapar gibi yaptığınız, soykırım listesinin maddelerinden bir tanesinin yanına daha tik atın.
Soykırım listesindeki maddelerinden biri bile eksik kalmasın.
***
Filmin bir yerinde şöyle bir sahne vardı.
Ressamın babası öğretmen. Uzun süre Nazi partisine üye olmamak için direniyor. En sonunda karısının ısrarı ile çocuklarının geleceği için(!) partiye üye oluyor. Hitler dönemi sonrası öğretmenlik başvurusunda, bu üyeliği sebebi ile her başvurusu geri çevriliyor.
En son iş görüşmesi yaptığı yerde “Ama bu partiye üye olmayan çok az öğretmen bulursunuz.“ deyince, başvuruları değerlendiren yetkili “Biz çocuklarımızın, o çok az sayıdaki öğretmenler tarafından yetiştirilmesini istiyoruz.” diyordu.
Evet, sayın milletvekili beyefendi ve sayın milletvekili hanımefendi; biz zamanı gelip bu akıl tutulması yaşanan günler geçince , Ömer Faruk Gergerlioğlu gibi Sezgin Tanrıkulu gibi Hüda Kaya gibi mazluma kimlik sormayan vekiller tarafından temsil edilmeyi isteyeceğiz.
Tarihin çöplüğünde yer almanızı dört gözle bekliyoruz mağdurlar olarak.