Gitmeyin ! / Emin Osman Uygur


“Gitmeyin ne olur, size çok alıştık. Yıllardır aradığımız gönül sıcaklığını, insanlığı, samimiyeti sizde bulduk. Siz Hızır mısınız ki buralara gönlünüzle geldiniz? Bize daha önce görmediğimiz bir sevgiyle geldiniz. Siz bu sevgiyi nereden aldınız? Bir Gül’den bahsediyorsunuz, Gül’e vurgun olduğunuzu söylüyorsunuz. Sevginiz güldense bize de sunun onu.

İkibin’li yılların başı idi. Rusya’da bir şehirden dönmek zorunda kalan eğitim gönüllüleri okula, öğrencilerine ve velilerine veda ediyorlardı. Ama veliler ve öğrenciler buna bir türlü razı olmuyorlardı.

”Bizden bir şey almıyorsunuz. Bize hep bir şeyler vermek istiyorsunuz. Bu bizi gönül evimizden vurdu. Hem siz giderseniz çocuklarımıza kim bakacak? Biz anne baba olarak onlara eğitim veremiyoruz. Hem zaten bir şey de bilmiyoruz.’

Onları bırakıp nereye gidiyorsunuz?

‘’Sizin verdiğiniz kitaptan okumuştum. Bir zaman o Gül insan da demiş amcasına: “Beni burada kime bırakıyorsun?” diye. Ben de şimdi onun gibi diyeyim. Bizi kime bırakıp gidiyorsunuz? Siz bunu iyi bilirsiniz. Yalnız kalmanın, çaresizliğin, dünya ile baş başa kalmanın zorluğunu siz anlarsınız.

Ne olur gitmeyin, bizi yetim etmeyin. Bizi burada kime bırakıp gidiyorsunuz? Bize asırlar arkasından türküler söylediniz, tadı damağımızda kaldı. Hani fedakarlık, insanlık  diyordunuz. Ne çabuk unuttunuz. Çocuklarım da istiyorum ki sizin gibi olsun.

Hem siz bize borçlusunuz. Gidemezsiniz. Hani ilk geldiğiniz gün vardı ya, hatırlarsanız; o gün işte biz sizi karşılamıştık. Ben bir rüya görmüştüm. Rüyamda bir ışık parlıyordu evimizde. Çok sevinmiştim. Günler sonra sizin geldiğinizi duyunca çocuklar gibi sevinmiştim, rüyam doğru çıktı diye. Sonra kızım sizleri tanıdıktan sonra bana hürmet etmeye başlamıştı. Babasının yemeğini hazırlıyordu. Oğlum ahlaksızlık yapmaz olmuştu. Eve geldiği zaman ben ona “hoş geldin” diyordum artık, çünkü sarhoş değildi.  Bahara hasret gözlerimiz baharı yakalamıştı artık. Dualarım kabul olmuştu.  

Biz değerlerimizi unutmuştuk, insanlık buralardan göç etmişti. Sizler onları bulup getirdiniz bize. İnsanlığımızı

hatırladık, inancımızı hatırladık. Sizler karanlıkta ışık gibisiniz. Ancak evet, şimdi daha iyi anlıyorum. Sizler gidiyorsunuz, ama kaçmıyorsunuz. Başka yerlere ışık olmaya gidiyorsunuz. Burada bir çerağ tutuşturdunuz.

İnanın bu çerağ yandıkça yanacak. Bu ocak artık ebediyyen tütecek.

Gidin diyorum şimdi, gidin artık. Daha fazla vakit kaybetmeyin. Allah’ın adını taşıyın, Hz. Muhammed’in namını taşıyın köşe bucak her yere. Ben bencil davrandım affedin beni. Sizi alıkoydum yolunuzdan. ”

Anne, artık konuşmuyor; herkes ağlıyordu. Bir eli hafifçe havaya kalkmıştı. Sallamaya cesaret edemiyordu elini. Bahçeye birikmiş veliler hıçkırıklarına hakim olamıyorlardı. Gidenler de sanki geri geri gidiyorlardı. Son bir defa daha ellerini salladılar geride kalanlara gözlerinde yaşlar, dudaklarını ısırarak. Mecbur kalmasalar gitmezlerdi.

eminosmanuygur